İmgenin Gücü ve İhaneti

Sanat tarihinde bazı eserler vardır ki, basit görünümlerinin ardında derin felsefi sorgulamaları barındırır ve izleyiciyi alışılagelmiş düşünce kalıplarını kırmaya davet eder. Belçikalı sürrealist ressam René Magritte'in 1929 tarihli "İmgelerin İhaneti" (La Trahison des images) adlı tablosu, tam da böyle ikonik eserlerden biridir. Özenle çizilmiş bir pipo resminin hemen altında, el yazısıyla "Ceci n'est pas une pipe" ("Bu bir pipo değildir") ifadesi yer alır. Bu bariz çelişki, izleyiciyi duraksatır, gülümsetir ve düşündürür: Gördüğümüz bir pipo değilse, nedir?

İşte bu kışkırtıcı soruya, 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden Michel Foucault, 1973'te yayımlanan aynı adlı kısa ama yoğun eseri "Bu Bir Pipo Değildir" (Ceci n'est pas une pipe) ile felsefi bir derinlik katmıştır. Foucault, Magritte'in bu tablosunu sadece bir sanat eseri olarak değil, dil, imge ve gerçeklik arasındaki karmaşık ilişkiyi sorgulayan bir düşünce deneyi olarak ele alır.

Magritte'in tablosuyla ilk karşılaştığımızda hissettiğimiz şey, genellikle bir paradoks veya bir çelişkidir. Gözümüzle net bir şekilde bir pipo resmi görmekteyiz, ancak hemen altındaki yazı bu gördüğümüzü inkâr etmektedir. Foucault'nun analizi tam da bu noktada başlar ve bu ilk izlenimin aslında bir yanılsama olduğunu öne sürer. Foucault'ya göre, tablodaki yazı aslında bir paradoks değil, aksine son derece doğru ve yalın bir gerçeği ifade etmektedir: "Tablodaki yazı doğrudur: Gördüğümüz şey gerçek, içilebilir, tütünle doldurulabilir fiziksel bir pipo değil, onun bir resmidir, tuval üzerindeki bir temsilidir." Dolayısıyla, evet, o resim bir pipo değildir; o, bir piponun imgesidir.

Foucault, Magritte'in bu basit ama dahice hamlesiyle, gündelik hayatta çoğu zaman farkında olmadan iç içe geçirdiğimiz iki farklı düzlemi – bir nesnenin kendisi ile o nesnenin temsili (ister resimle ister kelimeyle olsun) arasındaki ayrımı – keskin bir şekilde ortaya koyduğunu savunur. Magritte, bize temsilin kaçınılmaz "ihanetini", yani bir şeyi temsil eden şeyin (gösterenin), temsil edilen şeyin (gösterilenin) kendisi olmadığını hatırlatır.

Foucault, analizini daha da derinleştirerek, Magritte'in tablosunun sadece resim ile nesne arasındaki ayrımı değil, aynı zamanda kelimeler (dil) ile görseller (imge) arasındaki karmaşık ilişkiyi ve gerilimi de ortaya koyduğunu savunur. Geleneksel olarak kelimeler şeyleri adlandırır, tanımlar, soyutlar; imgeler ise “şeyleri” gösterir, benzetir, somutlaştırır.

Foucault, Batı düşünce tarihinde genellikle bu iki temsil biçimi arasında bir hiyerarşi kurulduğunu belirtir: Kimi zaman dil, aklın ve kesinliğin taşıyıcısı olarak görsele üstün tutulmuş (Platon'dan beri süregelen bir eğilim), kimi zaman ise görselin doğrudanlığı ve evrenselliği vurgulanmıştır.

Ancak Foucault'ya göre Magritte, bu tabloyla ve diğer eserleriyle, kelimeler ve imgeler arasındaki bu rahatlatıcı hiyerarşiyi veya basitçe birbirini tamamlama ilişkisini bozar. Piponun resmi ve "Bu bir pipo değildir" yazısı, birbirini ne doğrular ne de yanlışlar; aksine, birbirlerine işaret ederler, birbirlerinin temsil gücünü sorgularlar ve aralarında çözülmez bir gerilim yaratırlar. Foucault, bu durumu, metin ve imgenin iç içe geçtiği ancak Magritte tarafından ayrıştırıldığı "çözülmüş bir kaligram" (calligramme défait) olarak tanımlar; kelimeler ve imgeler artık aynı şeyi söylemez, birbirlerinin alanına müdahale ederler.

Foucault'nun analizindeki bir diğer kilit kavram, Magritte'in eserlerinde geleneksel "Benzerlik" (Ressemblance) anlayışının yerine "Andırma" veya "Benzeşim" (Similitude) kavramını koymasıdır. Klasik temsil anlayışında "benzerlik", bir resmin veya modelin, temsil ettiği asıl nesneye ne kadar sadık kaldığıyla ilgilidir. Birincil, "gerçek" bir referans noktası vardır ve temsil (resim), bu referans noktasına benzemeye çalışır. Resim, asıl nesnenin bir kopyasıdır ve değerini bu asıla olan benzerliğinden alır.

Foucault, Magritte'in bu hiyerarşik ilişkiyi yıktığını ve eserlerinde "andırma" ilişkileri kurduğunu öne sürer. Andırma (similitude), bir asıl-kopya ilişkisi kurmak yerine, benzer olan ama aynı olmayan şeyler (temsillerin kendileri) arasındaki yatay ilişkiler, yankılanmalar, tekrarlar ve farklılıklar üzerine kuruludur. Magritte'in tablolarında sıkça gördüğümüz tekrarlanan nesneler (pipo, şapkalı adam, elma vb.), birbirlerine benzerler ama hiçbiri diğerinin "asılı" değildir. "Bu bir pipo değildir" tablosunda da pipo resmi ile "pipo" kelimesi birbirini andırır (ikisi de pipo kavramına işaret eder) ama aynı temsil biçimleri değildirler ve aralarında bir oyun başlar. Foucault'ya göre Magritte, bu andırma oyunlarıyla, şeylerin kendisiyle değil, temsillerin kendi aralarındaki sonsuz oyunuyla ilgilenir ve böylece klasik temsil anlayışının temelini sarsar. Artık tek bir "gerçek" ve onun kopyaları yoktur; sadece birbirini andıran, birbirine gönderme yapan, birbirini sorgulayan sonsuz bir göstergeler ağı vardır.

"Bu Bir Pipo Değildir", Foucault'nun dil, söylem, bilgi, iktidar ve temsil üzerine daha geniş felsefi projesi içinde önemli bir yere sahiptir. Foucault, hayatı boyunca bilginin nasıl üretildiğini, söylemlerin (belirli bir konu hakkında konuşma ve düşünme biçimlerimizin) gerçekliği nasıl inşa ettiğini ve bu süreçlerde iktidar ilişkilerinin nasıl işlediğini analiz etmiştir. Magritte'in tablosu üzerine yaptığı bu analiz, Foucault'nun göstergelerin (hem dilsel hem de görsel işaretlerin) gerçeklikle kurduğu bağların keyfiliğini ve bu bağların nasıl tarihsel ve kültürel olarak inşa edildiğini göstermesi açısından önemlidir. Temsil sistemleri (dil, resim, bilimsel sınıflandırmalar vb.) dünyayı sadece yansıtmazlar, aynı zamanda onu belirli bir şekilde "kurarlar" ve bu kurma biçimleri de iktidar ilişkilerinden bağımsız değildir. Magritte'in eserleri, bu temsil sistemlerinin görünmez sınırlarını ve varsayımlarını sorgulamak için Foucault'ya verimli bir zemin sunmuştur.

1973'te yayımlanmasından bu yana Foucault'nun "Bu Bir Pipo Değildir" eseri, başta sanat tarihi, felsefe, göstergebilim (semiyotik) ve kültürel çalışmalar olmak üzere birçok disiplinde yankı uyandırmış ve önemli bir referans metni haline gelmiştir. Temsil teorileri, görsel kültür çalışmaları ve dil ile imge arasındaki ilişki üzerine yapılan tartışmalarda sıkça alıntılanır. Eserin kalıcı etkisi, sadece Magritte'in sanatına dair sunduğu özgün yorumdan değil, aynı zamanda Foucault'nun genel felsefesinin temel temalarını (temsilin sınırları, söylemin gücü, bilginin inşası) somut bir örnek üzerinden ustalıkla işlemesinden kaynaklanır. Bizi, gündelik hayatta kanıksadığımız görme, okuma ve anlama biçimlerimizi sorgulamaya itmesi, eserin güncelliğini korumasını sağlamaktadır.

Michel Foucault'nun "Bu Bir Pipo Değildir" analizi, René Magritte'in basit görünen ama provokatif tablosunu, dil, imge ve gerçeklik arasındaki ilişkilere dair derin bir felsefi sorgulamaya dönüştürür. Bize gösterilenin (resmin), söylenenin (metnin) ve "olanın" (gerçekliğin) arasındaki bağların ne kadar karmaşık, kırılgan ve çoğu zaman aldatıcı olabileceğini hatırlatır. Magritte'in ustaca ortaya koyduğu "imgelerin ihaneti"ni Foucault, felsefi bir titizlikle açımlar ve bizi kendi algı ve temsil sistemlerimizi sorgulamaya davet eder. Bu kısa ama yoğun metin, bir pipo resminin çok ötesine geçerek, dünyayı nasıl anladığımız ve anlamlandırdığımız üzerine düşünmek için güçlü bir başlangıç noktası sunar.

Belki de bu yazıyı okuduktan sonra, etrafımızdaki imgelere ve kelimelere artık aynı gözle bakamayacağız; çünkü artık biliyoruz ki, gördüğümüz şey her zaman sadece gördüğümüz şey olmayabilir ve söylenen söz, her zaman tam olarak söylendiği anlama gelmeyebilir. 

Tıpkı o pipo gibi...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Değişimin Eşiğindeki Kırsal Avrupa ve Türkiye'den Bakınca: Benzerlikler, Farklılıklar...

Konfor Alanınız Sizi 'Haşlıyor' Olabilir mi?

Stratejik Yol Ayrımı ve Dönüşümün İkili Gücü