O Kadar Emek Verdik ki...
Hayatımızda öyle anlar vardır ki,
bir yolun sonuna geldiğimizi hissetsek de geri dönmekte veya yön değiştirmekte
zorlanırız. Belki yıllarınızı verdiğiniz ama artık sizi tatmin etmeyen bir
kariyerde sıkışıp kalmışsınızdır. Belki de büyük umutlarla başlanan ama bir
türlü istenen sonuçları vermeyen bir iş projesine kaynak akıtmaya devam
ediyorsunuzdur. Hatta bazen, hiç keyif almadığınız halde, sırf yarılamış
olduğunuz için, bir kitabı bitirmeye çalışırken veya sinemada ilk yarısında
sıkıldığınız bir filme sonuna kadar katlanırken buluruz kendimizi. Tüm bu
durumların arkasında, genellikle farkında olmadığımız güçlü bir psikolojik
etken yatar: Batık Maliyet Yanılgısı (Sunk Cost Fallacy).
Bu yanılgı, geçmişte yaptığımız
yatırımların (zaman, para, emek) gelecekteki kararlarımızı mantıksız bir
şekilde etkilemesine neden olan yaygın bir düşünce tuzağıdır. Batık maliyetler,
bizi verimsiz yollarda yürümeye, tabiri caizse ölü atları kamçılamaya iter.
Batık Maliyet Yanılgısı'nın
temelinde, geri döndürülemez şekilde harcanmış olan kaynaklara olan
bağlılığımız yatar. "Batık" maliyet, adından da anlaşılacağı gibi,
artık kurtarılamayacak, geri alınamayacak olan maliyettir; denize dökülmüş süt
gibidir. Bir projeye harcanan milyonlar, bir ilişkiye adanan yıllar, bir
eğitime verilen emek...
Bunlar yapıldığı anda geçmişte
kalır ve geri getirilemez. Rasyonel karar verme teorisine göre, geleceğe
yönelik kararlarımız yalnızca gelecekteki olası maliyetler ve faydalar göz
önünde bulundurularak alınmalıdır. Yani, "Şu andan itibaren bu yola devam
edersem ne kazanırım, ne kaybederim?" sorusu esas olmalıdır. Ancak Batık
Maliyet Yanılgısı devreye girdiğinde, bu mantıksal çerçeve bulanıklaşır.
Geçmişte yapılan harcamaların ağırlığı, gelecekteki kararlarımızı çarpıtır ve
bizi aslında artık mantıklı olmayan bir yolda ilerlemeye zorlar. Çünkü o
harcamaların "boşa gitmiş" olması düşüncesi bize acı verir.
İnsan psikolojisi, bu
mantıksızlığa düşmemize neden olan çeşitli eğilimlerle doludur. Bunların
başında israftan ve kayıptan kaçınma içgüdümüz gelir. Kaynaklarımızın boşa
gitmiş olması fikri, beynimizde güçlü bir olumsuz tepki yaratır. Nobel ödüllü
psikologlar Daniel Kahneman ve Amos Tversky'nin de belirttiği gibi, insanlar
genellikle kazanmaktan elde edecekleri hazdan çok, kaybetmekten duyacakları
acıdan daha fazla etkilenirler (kayıptan kaçınma). Bu yüzden, zaten yapılmış
bir yatırımı sonlandırmak "kaybı kabullenmek" anlamına geldiği için,
durumu kurtarma umuduyla daha fazla yatırım yaparak bu acıdan kaçınmaya
çalışırız. Aslında bu, genellikle "iyi parayı kötü paranın ardına
atmak" anlamına gelse de o an için psikolojik olarak daha rahatlatıcı
görünebilir.
Bir diğer önemli faktör ise
tutarlı görünme arzusu ve egomuzun savunma mekanizmalarıdır. Bir yola baş
koyduğumuzu ilan ettikten veya önemli kaynaklar ayırdıktan sonra geri adım atmak
hem kendimize hem de başkalarına karşı tutarsız görünmemize neden olabilir.
Yanlış bir karar verdiğimizi veya başarısız olduğumuzu kabul etmek, egomuzu
zedeleyebilir. Bu rahatsız edici durumdan (bilişsel çelişkiden) kurtulmak için,
başlangıçtaki kararımızın hala doğru olduğunu kendimize ve çevremize kanıtlamak
istercesine, başarısızlığa giden yolda yürümeye devam edebiliriz. Bu, adeta bir
inatlaşma haline dönüşebilir ve mantık tamamen geri plana itilir.
Ayrıca, insan doğasındaki
iyimserlik eğilimi ve olayları kontrol edebileceğimize dair yanılsamalar da
batık maliyet tuzağını besler. "Bu sefer farklı olacak," "Eğer
biraz daha çabalarsam durumu tersine çevirebilirim" gibi düşünceler, olumsuz
geri bildirimleri veya açık başarısızlık işaretlerini görmezden gelmemize yol
açabilir. Kendi yeteneklerimizi veya durum üzerindeki etkimizi abartarak,
mantıksız bir şekilde umut beslemeye devam eder ve batık maliyete daha fazla
kaynak aktarırız. Bu durum, özellikle projenin veya durumun gidişatı üzerinde
kişisel bir etkimiz olduğuna inandığımızda daha da güçlenir.
Son olarak, duygusal bağlılık ve
sahiplik etkisi de önemli bir rol oynar. Üzerinde uzun süre çalıştığımız
projelere, yıllarımızı verdiğimiz ilişkilere veya büyük emek harcadığımız
işlere sadece finansal veya zamansal değil, duygusal olarak da bağlanırız. Bir
şeye sahip olduğumuzda veya ona emek verdiğimizde, ona sahip olmayan birine
göre daha fazla değer biçme eğilimindeyizdir (sahiplik etkisi). Bu duygusal bağ
ve artan sübjektif değer, ondan vazgeçmeyi daha da zorlaştırır, tıpkı eski ama
artık işe yaramayan bir eşyayı atamamak gibi.
Batık Maliyet Yanılgısının
etkilerini hayatın pek çok farklı alanında gözlemleyebiliriz. İş dünyası bu
yanılgının en sık görüldüğü yerlerden biridir. Milyonlarca lira harcanmış bir
Ar-Ge projesinin başarısız olacağı anlaşılmasına rağmen, sırf yapılan
harcamalar yüzünden projeye devam edilmesi tipik bir örnektir. Benzer şekilde,
modası geçmiş bir teknolojiye yapılan büyük yatırımlar nedeniyle daha yeni ve
verimli teknolojilere geçişin ertelenmesi veya beklenen geri dönüşü sağlamayan
bir pazarlama kampanyasına ayrılan bütçenin son kuruşuna kadar harcanması da bu
yanılgının iş dünyasındaki yansımalarıdır. Bu kararlar genellikle
"yatırımı kurtarma" kisvesi altında alınsa da sonuçta daha büyük
kayıplara yol açar.
Finansal kararlar alırken de
batık maliyet tuzağına düşmek oldukça kolaydır. Değeri sürekli düşen bir hisse
senedini, "en azından maliyetine gelsin de satayım" düşüncesiyle elde
tutmaya devam etmek buna klasik bir örnektir. Yatırımcı, hisseyi aldığı fiyata
(batık maliyete) odaklanarak, parayı daha iyi getiri sağlayabilecek başka bir
yatırıma yönlendirme fırsatını (fırsat maliyetini) kaçırır. Aynı şekilde,
değeri düşmüş bir gayrimenkulü, sırf satın alma fiyatının altına satmamak için
yıllarca elde tutmak da benzer bir yanılgıdır.
Kişisel hayatımız ise bu
yanılgının belki de en dokunaklı örneklerine sahne olur. Yıllarca sürmüş ama
artık tarafları mutsuz eden bir ilişkinin, sırf "birlikte geçirilen onca
yılın hatırına" veya "verilen emekler boşa gitmesin diye" sürdürülmesi,
batık maliyetin duygusal boyutunu gözler önüne serer. Benzer şekilde, sevmediği
bir bölümde okuyan öğrencinin, sırf birkaç yılını harcadığı için okulu
bitirmeye çalışması veya yıllarca eğitimini aldığı ama nefret ettiği bir
mesleği yapmaya devam etmesi de bu tuzağın kişisel hayattaki tezahürleridir.
Günlük yaşantımızdaki küçük
seçimler bile bu yanılgıdan muaf değildir. Pahalı olduğu için aldığımız ama hiç
sevmediğimiz bir yemeği zorla bitirmek, sırf bilet parası verdiğimiz için
sıkıcı bir filmi sonuna kadar izlemek, ilgimizi kaybetmiş bir kitabı bitirmeye
çalışmak veya hiç gitmediğimiz halde yıllık ücretini ödediğimiz spor salonu
üyeliğini iptal etmemek... Tüm bunlar, küçük ölçekte de olsa, batık maliyet
düşüncesinin karar alma mekanizmalarımızı nasıl etkilediğini gösterir ve bu
hatalı düşünce kalıbını pekiştirir.
Neyse ki, Batık Maliyet Yanılgısının
farkına vararak ve bilinçli stratejiler geliştirerek etkisinden kurtulmak
mümkündür. İlk ve en önemli adım, bilinçli farkındalık ve kabullenmedir. Karar
verme anlarında, özellikle bir şeyi sonlandırmakta veya yön değiştirmekte
zorlandığınızda, kendinize "Şu anki tereddüdümün sebebi geçmişteki
yatırımlarım olabilir mi?" diye sorun. Batık maliyet düşüncesinin
getirdiği o rahatsız edici "boşa gitmişlik" hissini tanımayı öğrenin.
Geçmişte yapılan harcamaların gerçekten "batık" olduğunu, yani geri
döndürülemez olduğunu kabul etmek, bu yükten kurtulmanın başlangıcıdır. Bu
kabullenme, acı verici olsa da sizi özgürleştirecek anahtardır.
İkinci olarak, karar alma
süreçlerinizi geleceğe yönelik bir perspektife oturtmalı ve "sıfır
bazlı" düşünceyi benimsemelisiniz. Her karar anında, geçmişi bir kenara
bırakıp şu sihirli soruyu sorun: "Eğer bugüne kadar hiç zaman/para/emek harcamamış
olsaydım, şu anki bilgilerim ve gelecek beklentilerimle, bu işe şimdi başlar
mıydım veya bu yola şimdi girer miydim?" Eğer cevabınız tereddütsüz bir
"evet" değilse, büyük ihtimalle batık maliyetin etkisindesiniz.
Şirketlerin bütçelemede kullandığı "sıfır bazlı" yaklaşım gibi, her
seçeneği sanki sıfırdan değerlendiriyormuş gibi ele almak, geçmişin gölgesinden
kurtulmanıza yardımcı olur.
Üçüncü strateji, objektif
kriterler belirlemek ve dış perspektiflerden yararlanmaktır. Duygular ve
kişisel bağlılıklar yargılarımızı kolayca bulandırabileceğinden, mümkün
olduğunca somut verilere ve ölçülebilir hedeflere dayanarak karar vermeye
çalışın. Bir projeye başlarken veya devam ederken, hangi koşullar altında
durulacağına veya yön değiştirileceğine dair net kriterler (örneğin, belirli
bir pazar payına ulaşılamaması, maliyetin bütçeyi aşması vb.) belirlemek
faydalıdır. Ayrıca, konuya duygusal olarak sizin kadar bağlı olmayan,
güvendiğiniz ve objektif bakış açısı sunabilecek kişilerden (mentorlar,
danışmanlar, tarafsız arkadaşlar) geri bildirim almak, kendi önyargılarınızı
fark etmenize yardımcı olabilir.
Zararı durdurma cesaretini
göstermek ve fırsat maliyetini aktif olarak hesaplamak gerekir. Bir işi yarım
bırakmayı veya bir yatırımdan vazgeçmeyi bir başarısızlık olarak değil,
kaynaklarınızı daha verimli alanlara yönlendirmek için atılmış stratejik bir adım
olarak görmeyi öğrenin. Batık maliyete harcamaya devam ettiğiniz her birim
zamanın, paranın veya enerjinin, başka neleri başarmak için kullanılabileceğini
düşünün. Başarısız bir projeye harcanan bir ay, belki de yeni ve umut vadeden
bir girişimin başlangıcı olabilirdi. Bu kaçırılan fırsatların (fırsat
maliyetinin) farkında olmak, zararı durdurma kararını vermenizi
kolaylaştırabilir.
Batık Maliyet Yanılgısı, farkında olalım ya da olmayalım, hayatımızın her köşesinde karşımıza çıkabilen ve bizi mantıksız kararlara sürükleyebilen güçlü bir psikolojik eğilimdir. Geçmişte yaptığımız yatırımların ağırlığı altında ezilmek yerine, onlardan ders çıkarıp geleceğe odaklanmak hem kişisel mutluluğumuz hem de profesyonel başarımız için kritik öneme sahiptir. Bu yanılgının farkında olmak, mekanizmalarını anlamak ve ondan kurtulmak için bilinçli adımlar atmak, bizi geçmişin zincirlerinden kurtararak daha özgür, daha rasyonel ve nihayetinde daha başarılı bir geleceğe taşıyacaktır. Unutmayın, en akıllıca kararlar, geçmişin yüküyle değil, geleceğin potansiyeliyle şekillenenlerdir.
Yorumlar
Yorum Gönder