Kayıtlar

Aralık, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnancın Çetin Sınavı

Resim
Felsefe tarihinde bazı düşünürler, rahatlatıcı cevaplar vermek yerine, varoluşun en temel gerilimlerini ve paradokslarını cesurca sorgulayarak bizi konfor alanımızdan çıkarırlar. Søren Kierkegaard, tam da böyle bir filozoftur. Onun düşüncesi, özellikle de bireysel varoluş, seçim, sorumluluk ve inanç gibi temalar etrafında döner; kolaycı genellemelere, soyut sistemlere veya toplumsal normlara sığınan bir dindarlığa karşı, bireyin Tanrı ile olan kişisel, çoğu zaman sancılı ve paradoksal ilişkisine odaklanır. Bu derin sorgulamanın belki de en çarpıcı ve en çok tartışılan örneği, Kierkegaard'ın "Korku ve Titreme" (Frygt og Bæven) adlı eserinde ele aldığı Hz. İbrahim (Abraham) kıssasıdır. Kierkegaard için Hz. İbrahim, sadece kutsal metinlerde yer alan bir peygamber değil, aynı zamanda inancın en yüksek, en anlaşılmaz ve en korkutucu boyutunu temsil eden bir paradigma, bir "İnanç Şövalyesi"dir. Tanrı'nın, vaat edilmiş sevgili oğlu İshak'ı kurban etmesini emr...

Özgürlüğün Baş Döndüren Boşluğu

Resim
Gündelik hayatın koşturmacası içinde sıklıkla kullandığımız "kaygı" kelimesi, çoğu zaman sınav stresi, gelecek belirsizliği veya sağlığımızla ilgili endişeler gibi daha tanımlanabilir korkularla karışır. Ancak felsefe tarihinde, özellikle de varoluşçuluğun öncü figürü Søren Kierkegaard'ın düşüncesinde, "kaygı" (Angst) çok daha köklü, daha temel ve adeta insan olmanın dokusuna işlenmiş bir deneyimi ifade eder. Bu, geçici bir ruh hali değil, özgürlüğümüzle yüzleştiğimiz anda ortaya çıkan, varoluşumuzun titreyen zeminini hissettiğimiz derin bir duygudur. Kierkegaard, bu tarifi zor ama bir o kadar da tanıdık hissi, unutulmaz bir imgeyle somutlaştırır: Kaygıyı, bir uçurumun sarp kenarında durduğumuzda hissettiğimiz hem korkutan hem de tuhaf bir şekilde çeken baş dönmesine benzetir. Bu baş dönmesi, ne aşağıda bekleyen somut bir tehlikeden ne de yukarıdaki sağlam zeminden kaynaklanır; tam da o ikisinin arasındaki boşluktan, yani kendi özgürlüğümüzün sonsuz ihtimallerle...

İçimizdeki İncir Ağacı

Resim
Necip Fazıl’ın, sonradan Yücel ÇAKMAKLI tarafından filmi de yapılan ve başrolünde Ahmet MEKİN'in oynadığı Bir Adam Yaratmak isimli tiyatro eserinin başkişisi olan Yazar Hüsrev, babası evin bahçesindeki incir ağacına kendisini asarak intihar etmiş, marazi bir tiptir. Hüsrev, hayatı boyunca bu intihara sebep olan sorunun kıskacına asılı kalmış, her seferinde annesine “Anne, babam kendini niye astı?” diye sormuş ve yazdığı romanın başkahramanı da kendisini, evin bahçesindekine benzer bir ağaca asarak intihar etmiştir. Hüsrev’in babasının intihar etmiş bir kişi olması, onun yazdığı romandaki başkahramanın babası olabileceği ihtimalini düşünen gazeteciler tarafından öğrenilmesi ile başlayan sonu gelmez bir merakın doğurduğu dramatik diyaloglar damgasını vurur eserin her satırına. Annesi ise Hüsrev’in de bir gün babası gibi kendisini bu incir ağacına asacağı korkusuyla bahçedeki incir ağacını kestirir. Oyunun sonunda Hüsrev akıl hastanesine götürülürken şu cümle dökülür dudaklarından: Ne...